NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
قُتَيْبَةُ
بْنُ سَعِيدٍ
وَأَحْمَدُ
بْنُ
جَوَّاسٍ
الْحَنَفِيُّ
قَالَا
حَدَّثَنَا
أَبُو
الْأَحْوَصِ عَنْ
أَبِي
إِسْحَقَ
عَنْ
بُرَيْدِ
بْنِ أَبِي
مَرْيَمَ
عَنْ أَبِي
الْحَوْرَاءِ
قَالَ قَالَ
الْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
رَضِيَ اللَّهُ
عَنْهُمَا
عَلَّمَنِي
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَلِمَاتٍ
أَقُولُهُنَّ
فِي
الْوِتْرِ
قَالَ ابْنُ
جَوَّاسٍ فِي
قُنُوتِ
الْوِتْرِ
اللَّهُمَّ
اهْدِنِي
فِيمَنْ
هَدَيْتَ
وَعَافِنِي
فِيمَنْ عَافَيْتَ
وَتَوَلَّنِي
فِيمَنْ
تَوَلَّيْتَ
وَبَارِكْ
لِي فِيمَا
أَعْطَيْتَ
وَقِنِي
شَرَّ مَا
قَضَيْتَ
إِنَّكَ
تَقْضِي
وَلَا
يُقْضَى
عَلَيْكَ
وَإِنَّهُ
لَا يَذِلُّ
مَنْ
وَالَيْتَ وَلَا
يَعِزُّ مَنْ
عَادَيْتَ
تَبَارَكْتَ رَبَّنَا
وَتَعَالَيْتَ
Hasan b. Ali (r.a)'dan
demiştir ki: Resulullah (s.a.v.) bana vitir namazında,
-İbn Cevvâs'ın dediğine
göre vitrin kunutunda-
okuyayım diye şu sözleri
öğretti:
"Ey Allah'ım,
hidayete erdirdiklerin içerisinde beni de hidâyete erdir. Afiyet verdiklerin
arasında bana da afiyet ver. Gözettiklerinin içinde beni de gözet. Verdiğin
şeylerde benim için bereket kıl. Hüküm (takdir) ettiklerinin şerrinden beni
koru. Şüphesiz sen hükm (takdir) edersin. Senin takdirine karşı gelinmez. Senin
işini üzerine aldığın kişi alçalmaz ve senin düşman olduğun da şeref bulamaz.
Rabbimiz, senin hayrın pek çoktur ve sen sana lâyık olmayan şeylerden
münezzehsin."
İzah:
Nesâî, kıyamiı'l-leyl;
Tirmizî, vitir; ibn Mâce, ikâme; Darimî, salat; Ahmed b. Hanbel, I, 199-200.
Bu hadis-i şerif vitir
namazındaki kunutun meşru oluşuna işaret ettiği gibi bu kunutta okunacak duayı
da bildirmektedir. Resul-ü Ekrem tarafından Hz. Hasan'e öğretilen duayı yapan
kul, Cenab-ı Hak'tan kendisine nebiler, sıddîklar, şehidler ve salihler
arasında hidâyete erdirmesini, belâ ve musibetlerden afiyet vermesini,
kendisini koruyup gözetmesini, iki cihan hayrından kendine verdiğini
artırmasını, takdir ve hükm ettiği şeylerin şerrinde korumasını istemektedir.
Sonra da Cenab-ı Hakk'ın yegâne hâkim olduğunu, onun koruyup gözettiği
kişilerin dâima şerefli olup zillete düşmeyeceklerini, düşmanlık yaptıklarının
ise, dünya ve âhirette rezîl ve rüsvây olacağını tasdik ve takrir ile Allah
Teâîa'yı O'na lâyık olmayan sıfatlardan tenzih etmektedir.
Müslümanların kunutda
okudukları dua tek değildir. Bu dualara geçmeden önce kunutun zamanı ve yeri
konusundaki farklı görüşleri ortaya koymakta fayda görüyoruz.
Hanefilere ve
Hanbelilere göre, kunut tüm sene boyunca, herhangi bir aya ya da güne mahsus
olmadan bütün vitir namazlarında mevcuttur. Üzerinde durduğumuz hadiste
herhangi bir zaman kaydının olmayışı bu görüşe delildir. Tirmîzîbunu İbn
Mes'ud'dan; Muhammed b. Nasr da, Ali ve Ömer (r.anhuma)'dan rivayet
etmişlerdir. İbnü'l-Münzir'in nakline göre İbrahim en-Nehâî ve Ebû Sevr de aynı
görüştedirler.
Ali, İbn Şirin, Said b.
Ebi'l-Hasen, Zührî, Yahya b. Sabit, İmam Mâlik ve İmam Şafiî kunutun sadece
ramazan ayının ikinci yansında yapılacağı görüşündedirler. Delilleri İbn
Ömer'in sadece ramazanın ikinci yarısında sabah ve vitir namazlarında kunut
yaptığını bildiren Muhammed b. Nasr'ın rivayetidir.
Şâfiîlerden bazılarının
ramazının tümünde kunut yapılacağı görüşünde oldukları da rivayet edilmektedir.
Katâde, ramazının ilk
yansı hâriç, senenin tamamında vitrin meşru olduğu görüşüne zahib olmuş, Tavus
ise, asla vitrin meşru olmadığını söylemiştir.
Kunutun meşru'iyetini
kabul edenler onun yeri konusunda farklı görüştedirler:
İbn Mes'ûd, Ebu Hanife,
Süfyan es-sevrî, İbnü'l-Mübârek, İshak, Kû-feliler, Bera', Ebu Musa, İbn Abbas,
Enes, Ömer b. Abdulaziz, Ubeyde, Abdurrahman b. Ebi Leyla ve Humeyd et-Tavil,
kunutun rükû'dan evvel olduğunu söylerler. Hanefîlerde fetva budur.
Bu görüşün delili,
Nesâî'nin Abdurrahman b. Ebzâ kanalıyla Übey b. Ka'b'dan rivayet ettiği şu hadistir:
"Resulüllah
(s.a.v.) üç rekatle vitir kılar, birinci rekatte ikincide üçüncü de de
surelerini okur ve rükû'dan önce kunut yapardı."
İbn Mâce'nin de Übey b.
Ka'b (r.a.)'den rivayet ettiği "Resulüllah (s.a.v.) vitir kılar ve
rükû'dan Önce kunut yapardı" mealindeki hadis de aynı görüşe delâlet
etmektedir.
Said b. Cübeyr, Ahmed
b. Hanbel ve Şâfillerin meşhur olan görüşüne göre kunut rükû'dan kalktıktan
sonra yapılır. Bunlar Beyhakî ve Hâkim'in Hasen b. Ali (r.a.)'dan rivayet
ettikleri şu habere dayanırlar: "Resulüllah (s.a.v.) bana vitrimdeibaşımı
kaldırdığım ve geriye secdeden başka bir şey kalmadığı zaman diye dua etmemi,
emretti."
Görüldüğü gibi bu haber
kunutun rükû'dan doğrulduktan sonra okunacağını ön görmektedir. Hulefa-i
Râşidinin de bu şekilde yaptıkları rivayet edilir.
Kunutun rükû'dan önce
olduğunu bildiren rivayetlerle, sonra olduğuna işaret edenler arasındaki
farklılık bir tezadın bulunduğuna delâlet etmez. Çünkü kunut mubah bir fiildir
ve Resulüllah'ın hem rükû'dan önce, hem de sonra kunut yaptığı vâriddir.
Nitekim İbn Nasr'ın Humeyd'den yaptığı şu rivayet bunu açıkça ortaya
koymaktadır: "Enes'e kunutun rüku'dan önce mi, yoksa sonra mı olduğunu
sordum.
"Biz hem önce hem
de sonra kunut yapardık" cevabını verdi."
Vitir namazında kunutu
meşru görenler, tekbir alınarak ellerin kaldırılacağını söylemişlerdir.
Hanefi, Şafiî ve hanbeliler bu görüştedirler. Ellerin kaldırılmayacağını veya
rüku'dan evvel ya da sonra olması durumuna göre el kaldırmanın değişeceğini
ifade eden rivayetler varsa da bunlar pek şuyû bulmamıştır.
Kunut için yapılacak
dua konusunda Ahmed Nâim merhumun Tecrid-i Sarih Tercemesi'nde yazdıklarını
biraz sadeleştirerek nakletmeyi uygun buluyoruz:
"Şimdi sıra me'sûr
olan kunut duasına geliyor. Bu dua, me'sur olarak ezberlediğimiz dualardan
ibaret değildir. Nitekim Ömer (r.a.)'in kunut olarak yüz âyet miktarı
uzunluğunda dualarda bulunduğu rivayet edilmiştir. Me'sur olanlar arasında
rivayet yönünden en kuvvetlisi Şâfiîlerin sabah namazında okudukları: duasıdır
ki, bunu Hasan b. Ali (r.anhumanın)
"mükerrem dedem sallellahu aleyhi vesellem vitir kımıltımda
söyleyeyim diye bana şu kelimeleri öğretti..." diyerek bu duayı haber
verdiği Tirmizî'nin ve İbn Mâce ile Neseî'nin "Sünen" kitablarında
rivayet edilmiştir.
Tirmizî, "bu bâbda
Ali b. Ebi Talib (r.a.)'den de rivayet vardır. Bu, yalnız bu vecihten yani
Ebu'l-Havrâ es-Sa'di tarikinden bize ulaşmış bir hadis olup Nebiyy-i Ekrem
(s.a.v.)'den kunut hakkında rivayet edilmiş bulunan bundan daha hasen bir hadis
bilmiyoruz" diyor.
Hanefilerce senenin her
gecesi vitrinde rüku'dan önce okunan
duası hakkındaKütüb-i Sitte'de hiç bir rivayete muttali olmadimsa da,
Âbdurrezzâk ile Muhammed b. Nasr ve Tahâvî ve İbn Ebî Şeybe'nin rivayetlerinde,
bu duaları Ömer ve Ali (r.anhuma)'nın sabah namazında okudukları anlaşılıyor.
Ömer (r.a.)'in rüku'dan
sonra (fakat hangi namazda olduğu belli değil) "(Ey Allahım! Bizi ve
mü'min erkekleri ve mü'mine kadınları müslüman erkek ve kadınları bağışla,
onların aralarını birleştir. Islâh et. Senin ve onların düşmanlarına karşı onlara yardım et.Ey Allahım!
kullarını senin yolundan ayıran resullerini yalayanlayan ve
dostlarınla harb eden kâfirlere ehl-i kitaba lanet et- Ailahım! Onların
sözlerinin arısını ayır, ayaklarım kaydır, günahkâr kavimlerden çevirmediğin
azabını onlara indir.
Hüseyin b. Ali
(r.anhuma)'ın salat-ı vitirde "ilâhî, sen görürsün görülmezsin. En yüksek
görecek mevkidesin. Dönüp dolaştıktan sonra nihayet varılacak sensin. Her şeyin
sonu gibi önü de senindir. İlâhî! Zelil olmaktan rüsvây olmaktan sana sığınırız,"
kunutunu da İbn Ebî Şeybe Musannef inde rivayet etmektedir. İbn Mâce ile Nesâî,
Sünelilerinde Nebiyy-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem Hazretlerinin vitrin
sonunda "İlâhi, senin gazabından rızana sığınırım; ukubetinden affına
sığınırım; Hâsılı senden sana sığınırım. Lâyık olduğun gibi tam senalarla
medihlerini sayamam. Sen kendini nasıl sena ettinse öylesin. Yâ Rab!"[Bu
dua Ebû Dâvud'da da bundan sonra gelecek hadiste mevcuttur.] buyurmak âdetleri
olduğunu Ali keremellahü veçhe'den rivayet etmişlerse de bu dua kunut duası
mıdır, yoksa tahiyyeden sonra mı, yoksa selam verdikten sonra mı, böyle niyaz
edildiği sarâheten anlaşılamıyor. Zira vitrin sonu tâbiri bu mânâların üçüne de
şâmildir.
Şâfiîlerin sabah namazlarında
okudukları -Hasen b. Ali (r.anhûma)'den rivayet edilen- kunutun meali âlisi
şudur:[Bu dua üzerinde durduğumuz hadisin aynısıdır. Yalnız sonunda = Her neye
hüküm ve kazanç taalluk ederse hamd sana. Her ne ettimse senden mağfiret
dilerim, sana tevbe ve rücu ederim" cümleleri fazla olarak bulunmaktadır.
Aslında Tecrid Tercemesinde mevcut olan bu duayı tekrar etmemek için buraya
almadık.
]
Neseî'nin rivayetinde
duanın sonunda ziyâdesi de vardır ki, salât-ü selâm, evvelce edilen duaların
kabulüne vesile olur. Zira duanın tamamı ya makbul ya merduddur. Resul-i
Müctebâ'ya salât ü selâm ise, behemehal makbuldür. Evvelki dua şayet merdud
olacak gibi ise bu sayede -İnşa Allah- O da karîn-i kabul olur.
Hanefilerin vitirde her
gece Şâfiîlerin ise yalnız ramazanın son yarısında okudukları duayı şerif ile
yüksek meali şöyledir:
"Allah'ım! Biz
senden yardım, ettiklerimizden dolayı senden mağfiret dileriz. Sen'den hidâyet
isteriz. Sana imanımız var. Sana tevekkül ederiz. Her türlü medh sıfatlan ile
sana sena ederiz. Sana şükrederiz. Sana küfür etmeyiz. Sana muhalefet ve isyan
edeni başımızdan atıp terk ederiz. Allahım! İbâdeti sana ederiz. Namazı senin
için kılar, secdeyi senin için ederiz. Koşup çabaladığımız hep sana doğru
gelmek içindir. Senin rahmetini umar, azabından çekiniriz. Zira senin ciddi
azabın kâfirlere bulaşır."
Şafiîler buna Ömer
(r.a.)'in üçüncü olarak irad ettiğimiz duasını da ilave ederler.[Bu duanın tercemesi yukarıda
verildi.] Ancak den sonra: = kalblerinde iman ve hikmet yarat. Resulünün dini
üzere kendilerini sabit kıl. Her ne üzerinde kendileri ile ahdetmiş isen, o
ahde vefa etmeyi gönüllerine ilham et. Kendi düşmanlarına ve senin
düşmanlarına karşı onlara yardım et. Ey Hak îlâhî! bizleri de onlardan
kıl," cümlelerini de ilâve ederler.[Tecrid-i Sarih tercemesi, III,
237-240.]
Kunut duaları konusunda
Tecrid Tercemesi'nden naklettiğimiz bilgiye ilâveten, "kunut için belli
bir dua yoktur, herkes istediği duayı okur" diyenlerin şu sözlerini
aktarmayı da uygun buluyoruz: İbrahim en-Nehaî: "Ku-nutta muayyen bir dua
yoktur" der. Hişam b. Urve, babasının "Ben sizin dua etmeniz,
ihtiyaçlarınızı istemeniz için kunut yapıyorum" dediğini rivayet eder.
İmam Malik'in şu sözleri de kunut için belli bir dua olmadığı görüşüne uygun
düşer: "Kunut için belli bir dua yoktur. Kişi farz namazlarda oturarak,
ayakta veya secdede dünya ve âhiret için her türlü ihtiyacını isteyebilir."